28 Kasım 2012 Çarşamba

S.A.

Bu blog deneysel. Öyle kaldı. Hevesti. Geçti. Şiir köşemde şiirleri güncelliyorum artık sadece. Ne zamandan beri böyleyiz bilmiyorum; belki başından beri; hiç iyi olamamıştık belki...

TÖVBE TÖVBE

20 Ağustos 2011 Cumartesi

Blog yazdım sözlük yazdım

Moderatör işgüzarlığıyla giden yazarlığım geri geldi geleli blog yazma hevesim çok bir az kaldı. Sözlükte yazdıklarımın kimini sözlükteki linkin verib burda yayınlarım herhalde demiştim de ona bile yeltenmedim ne kadar zaman. Ha sözlüğe de bir yaz arası verdik, internetsiz yaşadık uzun bir dönem. Neler neler.

16 Nisan 2011 Cumartesi

Kriptolojinin Çöküşü

aha:  http://www.eksisozluk.com/show.asp?id=23063219
şahitlik ettiğim muazzam bir olay. şu gözler gördü bunu. sizin gözünüz de görsün şahitlerinde artış olsun diyerek size de açıklama kararı aldım.

ben birine arka arkaya üç mesaj yollayayım:

''bakkala gidilsin''

''ekmek alınsın''

''ya yoğurt da alınsın''

aahhh ah...yollayayım, ama;

metindeki ilk a harfi: yn, ikincisi: mi, üçüncüsü: er;

metindeki ilk b harfi: kö, ikincisi: çs, üçüncüsü: sn;

metindeki ilk c harfi: ul, ikincisi: vm, üçüncüsü: ru;

metindeki ilk ç harfi: da, ikincisi: öf, üçüncüsü: yi;

metindeki ilk d harfi: hı, ikincisi: in, üçüncüsü: üh;

metindeki ilk e harfi: jb, ikincisi: to, üçüncüsü: kt;

metindeki ilk f harfi: sk, ikincisi: sa, üçüncüsü: ri;

metindeki ilk g harfi: vr, ikincisi: hb, üçüncüsü: ay;

metindeki ilk ğ harfi: om, ikincisi: iv, üçüncüsü: hn;

metindeki ilk h harfi: fş, ikincisi: be, üçüncüsü: it;

metindeki ilk ı harfi: yp, ikincisi: gn, üçüncüsü: rü;

metindeki ilk i harfi: am, ikincisi: ck, üçüncüsü: hş;

metindeki ilk j harfi: ns, ikincisi: yo, üçüncüsü: oy;

metindeki ilk k harfi: zg, ikincisi: ba, üçüncüsü: bm;

metindeki ilk l harfi: çe, ikincisi: mf, üçüncüsü: rş;

metindeki ilk m harfi: od, ikincisi: ya, üçüncüsü: bö;

metindeki ilk n harfi: lb, ikincisi: ks, üçüncüsü: dr;

metindeki ilk o harfi: ğk, ikincisi: vi, üçüncüsü: cl;

metindeki ilk ö harfi: ac, ikincisi: ro, üçüncüsü: ip;

metindeki ilk p harfi: ze, ikincisi: ın, üçüncüsü: kv;

metindeki ilk r harfi: ga, ikincisi: um, üçüncüsü: ab;

metindeki ilk s harfi: ds, ikincisi: gz, üçüncüsü: de;

metindeki ilk ş harfi: ni, ikincisi: fö, üçüncüsü: rp;

metindeki ilk t harfi: im, ikincisi: an, üçüncüsü: su;

metindeki ilk u harfi: yg, ikincisi: zo, üçüncüsü: cı;

metindeki ilk ü harfi: bh, ikincisi: üs, üçüncüsü: il;

metindeki ilk v harfi: nb, ikincisi: ır, üçüncüsü: md;

metindeki ilk y harfi: va, ikincisi: ke, üçüncüsü: sö;

metindeki ilk z harfi: tk, ikincisi: bl, üçüncüsü: or

metindeki ilk boşluk: ra, ikincisi: ed, üçüncüsü: mu

olsun diyipte yollayayım, korsanlama aradan dalanlarca sırasıyla şöyle görülsün mesajlar:

''köynzgbamiçeerravramhıckmfdshşlb''

''jbzgodtobaraynçeyplbdsgnks''

''vaynrakeğkomyggaimedhımimuerçeyplbdsgnks''

ben derim ki bu üç şifreli mesajın göreni türk olsun, kafir olsun; en büyük uzmanı olsun; yine çözemez, gene çözemez işi; çözemez benim 'çözülme' diye efsunladığım o küçük güzel mesajları. kulağınızı verin, bakın, ortaya aynı harfi en fazla üç kere içereninden üç metin koydum; mütevazi, anlatacağımız şeye uygun/yeter bir şekilde de şifreledim; yazıyı boşa şişirmeye gerek yok...diyorum ki böyle şifre işlerine kafa yoran en baba kurumlar güç birliği yapsa, yeter ki ellerinde bu üç (şifrelenmiş) metin dışında bilgi olmasın, çözemezler. kolaylık olsun diye ikisini çeyplbdsgnks' la bitirdim bir de, avans da veriyorum. ca-cık-ol-maz. ve işte, işte bunun farkına varmaktır biraz kriptoloji, ılık bir yaz akşamı; bence. yanlışsam yanlış deyin ve doğrusunu gösterin.

3 Şubat 2011 Perşembe

Yazmak Lazımdır

Ne yazacağım hakkında hiç bir fikrim yoktu ilk ''n'' harfini tuşlarken demeye cesaretim yok. Nitekim 'salt yazma niyetinden alınan güçle yazmaya girmek' üzerine bir şeylerin çıkacağının gayet farkındaydım. Öyle çıkmıştır da diyorum; kontrol için bir daha okurken görürüm ilerleyen zaman içinde bunları hep ben. 

Bloğu ihmal etmeye gelmez derler; bloğun yazısını eksik etmemek lazımdır. Günümüzde pek çok insan blog açıp yazmıyor, sallıyor, bloğunu başı boş bırakıyor. Issız bloglar mezarlığı oluyor blogger veri tabanı. Yitip giden byte'ların yeni kardeşi olmuyor karanlık bekleyişlerinde. Ben bunda hata bulurum. Bir şey tam mükemmellikte değilse hatalıdır. İnsan gider blog da açar, bir şey de yazmaz, üstüne götünü de parmaklar; ama bu olaylar evreninin unsurlarından birinde bile olması ideal olmazlık durum var ise iş hatalıdır; durulur bakılır ''burda hata var'' denir, haklı olunur. Tabi takdir edersiniz mükemmel başarılamaz,  ya da o kadar az başarılmıştır ki sen başarılamaz dediğinde kimse çıkıp da ''ya efendi başarılır''' diyemez -o yüzden de hatasız kul olmaz denmiştir; bundan dolayı, başarması bu kadar zor bir işe aşırı sitem kullanmamın hakkaniyetli olmayacağını bildiğimden ben ilgili tür bir hatayı yapana ''yazıklar olsun'' seviyesinde laf atmam; hata bulurum deyişlerimden kinli olduğum çıkarımının yapılması da bu yüzden beni üzer. Çıkarmayın. Ben bunları sizin iyiliğiniz için yazıyorum.

Görebileceğiniz gibi açılmış bloğa yazı yazmak taraftarı olduğumdan, bu akşam bloğuma bir yazı yazayım dedim. Aklımda yazılabilecek bir-iki konu da vardı; ne var ki bunlar görsellerle desteklenmesi gereken şeyler. İşte. Ben gittim düşündüm, dedim yazmaya bi durayım da nasıl olsa bişeyler çıkar. Hiç yoktan bir yazıyı, bu yazıyı yazmaya başladım. Pişman değilim, idealden az olsa da bir şeyler anlattım. Belki bir kapı açıldı küçük bir çocuğun zihninde ve hayatını değiştirdi (kendi/yazı; seç beğen). Şimdi yolluyorum.

11 Ocak 2011 Salı

Üslup

Anlatıma giden yol miyelin kılıflar içinden geçermiş. Anlatılacak yoğun bir derdi olanlar, derdini zorlaya zorlaya anlatanlar, derdini tatlıca anlatanlar, bu saydığımız kümelerin değişik kesişimlerinden el sallayan diğerleri; hepsi bize farklı bir şeyi sunuyor. Bir tanesi konusuyla ufuk açıyor, diğeri anlatımıyla. Farklı üslupların farklı lezzetlerini tadarken dilimize bokun o tuzlu tadı geldiğinde ise ekşiyiveriyoruz; toleransta kalıp devam etsek bile bazı ölçütleri karşılatamayınca metne, o yeter hoşnutluk sağlanamıyor. Karşılatmak gibi bi zorunluluğumuz olduğunu savunduğumu sanmayın. Yok. Metinin kendi karşılayanı yeğ idir. Nitekim metni sadece konu ve anlatım üzerinden üç değişkenin kümeleri içine hapsettiğim güzel paragrafımızın güzel ikinci cümlesinden de biliyoruz ki çapaklı anlatım boğazdan geçerken gırtlaa kaşındırır; ve evet, yazar ruh hastası olduğundan cümlenin anlamıyla anlattığını değil de yapısıyla anlattığını kastetti hemen şimdi; gene de farklı bir yöne döndürerek yeni bir paragrafta devam edeceği istikametinde bulunan izleğinin yanlış olduğunu fazla savunamasak gerek.

Gerek internet aleminde gerek kitap sayfalarında yüksek derecelere layık görür takdirde bulunduğum, Ferrari 250 LM değerleri biçtiğim satırlarla karşılaştım. Sinir hücreleri nice şeyler aktardı bana, kimi yazara, kimi bana ait...(yazara ait sinir hüc + bana ait sinir hüc/yazara ait aktarılan şey + bana ait aktarılan şey)...ama tam tatmin durumum pek olmadı. İhsan Oktay Anar beni büyüledi, ama üslubu her yazıya uygun, her yazıda kullanılacak gibi değil. Ekşi Sözlük dilinin oluşumuna katkıda bulunmuş adamlardan tekinin hayvani sözlük girisinden etkilendim; üslup ideal halde değil. Kesinlikle etkileyici ama ideal değil. İşte böyle böyle çokça güzel işte ideal üsluba rast gelmemişlik yaşadım. Kendi üslubumdan ise zaman zaman nefret ediyorum. Bir yerdeki anlatımım bana güzel geliveriyor ama ideal olmadığını kesinkes biliyorum. İdeal üslup peşinde koşan bir romantik, yok lan, bir gerçekçi olarak, şu son virgülden öncesini kurcalayan bi şey geliyor şimdi, ideal üslup peşinde kendimi pek paralıyor değilim. Ama daha iyi olan üslubu arıyorum be hem kendi yazımda hem de başkalarında. Yani uygulamasam bile konuyu düşünüyorum, başkasının metnine şart koşmasam bile aramayı sürdürüyorum. Yeterince okumuyorum belki.

Okumak lazım gençler, kitaplar kesinlikle en iyi dostumuz değildir pek çok sulu insan-kitap karşılaştırması içerir şakayla itiraz edebileceğimiz gibi o tersi görüşe, ama sağlama yakın arkadaştır. Ya da kitaplar azıcık dost gibidir ama pek de arkadaş değildir desem mi doğruya yakın gitmiş olurum? İşte neyse, akıllı olun saati altı yapmışız. Bayadır da erken yatıyordum bu iyi olmadı şimdi. Yeter ki algınızı kapatmayın, böyle bir alttaki yazım ([BV]) gibi yazılara karşı kalplere mührü vurmayın diyorum. Çünkü sinir hücreleri bize bir şeyler söylemek istiyor.

Bokun tadını içeriğinden yola çıkıp böyle tuzlu gibi diyorlar

20 Aralık 2010 Pazartesi

Günler ve Geceler, Dertler, Sarmal Olması: Kaçınamazlık, Dayak Açığı ya da Harman Olması



Başlıkta girdiğim çözüm beklere geçmeden bir gerçeği belirtmek lazım: Önceki sabah kalktığım saat ile bu sabah kalktığım saat arası açıklık sekiz saat...bunu daha önce yakaladığımı anımsamıyorum. Nedenlerine ayrıca gelmek isterim. Ama sora

Gece karanlığının azalarak bitme menziline kaptırdığı ezan sonrası saatler gelişlerini bilincimin altından bana sanatsal biçimde haykırıp (opera) beni süregelen düşüncelerim arasında ''ben yine ve yeniden zamanında uykuya dalamadım; ve; ezan okunur birazdan'' şeklinde söyledtirirken yaşadığım pişmanlık ve telaşsız karar almalar arasında yoğun olmak üzere, anlık kaygı ve can sıkkınlığımın asıl kaynağını tespite çalışma huyum vardır. Esas kaygılandıran ne, altta neler yatıyor, can sıkıntısı ilk elde neyden gözüküyor kaynakları ne analizi yaparım. Nasısa altıyla üstüyle yanıyla bilincin ta kendisiyiz, koca hafıza el altında, kendi pşikolağın hatta ötesi neden olmayasın; tutan mı var nesnel de kalınır; çok sıkıntı yok bunda ama, tabi, epifiz bezi volan yemeye başlamış, sesi içten içten kulağa geliyor artık uyku düzeni üzerine düşünceleri fonda destekliyo o yanlış; o yatma kalkma ders çalışma spor yapma davalarını oturtmadan koyun saymak yerine bunlarla uğraşmak yerinde değil. ''Tam yeri o lan'' diye seslendim kendime şimdi, kendime cevap veriyorum: ''Aga zaman kaybından ele al, bi yere varmaz çok yönden ve uyumanın daha güzel yolları mutlaka vardır''. Burda şizo anlatımına bağlarken okuyanı üzdüysem özür dilerim.



Yatarken öyle durmasa da gece zaman bol şeklinde düşünmek kolay[Bu cümlenin farklı okunabilirliği çok güzel kıvamda; tam mis]. Durumlarımızın kötülüğü üzerinden depresif derelerde çimmemiz de kolay. Baktığın zaman benim şahsi acılarım kaldırılmayacak şeyler değil, ne acılar kol geziyor amına kodumun dünyasında; bayrak takıp önümüze gelene bin tekme yapıyorlar. Duşta birbirlerinin göğüslerine yöneliyorlar veya yönelmiyorlar nitekim öyle olduğunu düşünmek hoş. Ben tam da bu noktada başlıkta değindiğim dayak açığı kavramı üzerinden gitmek istiyorum; yeterli dayak yememek mi acaba daha iyi kılınabilecek hayat(lar)ı mevcut seviyede tutmaya sebep? Yani bir şeyler yapılabilir, daha iyi olabilir? Üzerine gidilip aşılıp geçilmesi gereken o eşiği aşmak gerek. Aşmalı ve değiştirmeli.

Bana göre bu sabah, resmi olarak geçen sabah 07:52'de uyandım. Öğrenci evi halkından bir üyeyi Türk Akademik Ülküsü'nün yoluna uğurlarken sabah ışığında ne kadar da uzun bir süredir yürümüyor olduğumu farkettim, dinçtim. İki saat uyumuştum ama dinçtim; sabah gezmeye sabah gezmeyi ilginç bulacak kadar yabancılaşmıştım. Ve ALES'e soktuktan sonra adamı bazı şeyleri değiştirmede iyice bir netlik sağladım zihnen. Daha öncekiler gibi olmayacak, döngü kırılacak. Bu gün de gecikti ama kırılacak.

Ha, ya; ben iki paragraftır yazı bitirmeye uğraşıyorum ama nerdeyse intaar mektubu softu olacağını tahmin ettiğim yazı umut pompası bişey olmuşken bunu da eklemek isterim: //\\//\\//\\//  Safsata suyuna kaçayazarken bir şeyler de düşündürüyo. Konunun bi ibneliği var ama (olmasına rağmen anlamında değil, olduğu için anlamında), bakılır.

13 Aralık 2010 Pazartesi

Akrostiş


aldığının hesabını tutmadın
lakin verdiğine ne diyeceksin
paranmışça harcadığın bitince 
acaba üstüne ne giyeceksin
çamurunu at bana evet, tabi
insan gibi burdan gitmeyeceksin
ne kadar özleyecek olsan bile
onu oranda hissetmeyeceksin