11 Ocak 2011 Salı

Üslup

Anlatıma giden yol miyelin kılıflar içinden geçermiş. Anlatılacak yoğun bir derdi olanlar, derdini zorlaya zorlaya anlatanlar, derdini tatlıca anlatanlar, bu saydığımız kümelerin değişik kesişimlerinden el sallayan diğerleri; hepsi bize farklı bir şeyi sunuyor. Bir tanesi konusuyla ufuk açıyor, diğeri anlatımıyla. Farklı üslupların farklı lezzetlerini tadarken dilimize bokun o tuzlu tadı geldiğinde ise ekşiyiveriyoruz; toleransta kalıp devam etsek bile bazı ölçütleri karşılatamayınca metne, o yeter hoşnutluk sağlanamıyor. Karşılatmak gibi bi zorunluluğumuz olduğunu savunduğumu sanmayın. Yok. Metinin kendi karşılayanı yeğ idir. Nitekim metni sadece konu ve anlatım üzerinden üç değişkenin kümeleri içine hapsettiğim güzel paragrafımızın güzel ikinci cümlesinden de biliyoruz ki çapaklı anlatım boğazdan geçerken gırtlaa kaşındırır; ve evet, yazar ruh hastası olduğundan cümlenin anlamıyla anlattığını değil de yapısıyla anlattığını kastetti hemen şimdi; gene de farklı bir yöne döndürerek yeni bir paragrafta devam edeceği istikametinde bulunan izleğinin yanlış olduğunu fazla savunamasak gerek.

Gerek internet aleminde gerek kitap sayfalarında yüksek derecelere layık görür takdirde bulunduğum, Ferrari 250 LM değerleri biçtiğim satırlarla karşılaştım. Sinir hücreleri nice şeyler aktardı bana, kimi yazara, kimi bana ait...(yazara ait sinir hüc + bana ait sinir hüc/yazara ait aktarılan şey + bana ait aktarılan şey)...ama tam tatmin durumum pek olmadı. İhsan Oktay Anar beni büyüledi, ama üslubu her yazıya uygun, her yazıda kullanılacak gibi değil. Ekşi Sözlük dilinin oluşumuna katkıda bulunmuş adamlardan tekinin hayvani sözlük girisinden etkilendim; üslup ideal halde değil. Kesinlikle etkileyici ama ideal değil. İşte böyle böyle çokça güzel işte ideal üsluba rast gelmemişlik yaşadım. Kendi üslubumdan ise zaman zaman nefret ediyorum. Bir yerdeki anlatımım bana güzel geliveriyor ama ideal olmadığını kesinkes biliyorum. İdeal üslup peşinde koşan bir romantik, yok lan, bir gerçekçi olarak, şu son virgülden öncesini kurcalayan bi şey geliyor şimdi, ideal üslup peşinde kendimi pek paralıyor değilim. Ama daha iyi olan üslubu arıyorum be hem kendi yazımda hem de başkalarında. Yani uygulamasam bile konuyu düşünüyorum, başkasının metnine şart koşmasam bile aramayı sürdürüyorum. Yeterince okumuyorum belki.

Okumak lazım gençler, kitaplar kesinlikle en iyi dostumuz değildir pek çok sulu insan-kitap karşılaştırması içerir şakayla itiraz edebileceğimiz gibi o tersi görüşe, ama sağlama yakın arkadaştır. Ya da kitaplar azıcık dost gibidir ama pek de arkadaş değildir desem mi doğruya yakın gitmiş olurum? İşte neyse, akıllı olun saati altı yapmışız. Bayadır da erken yatıyordum bu iyi olmadı şimdi. Yeter ki algınızı kapatmayın, böyle bir alttaki yazım ([BV]) gibi yazılara karşı kalplere mührü vurmayın diyorum. Çünkü sinir hücreleri bize bir şeyler söylemek istiyor.

Bokun tadını içeriğinden yola çıkıp böyle tuzlu gibi diyorlar

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder