20 Aralık 2010 Pazartesi

Günler ve Geceler, Dertler, Sarmal Olması: Kaçınamazlık, Dayak Açığı ya da Harman Olması



Başlıkta girdiğim çözüm beklere geçmeden bir gerçeği belirtmek lazım: Önceki sabah kalktığım saat ile bu sabah kalktığım saat arası açıklık sekiz saat...bunu daha önce yakaladığımı anımsamıyorum. Nedenlerine ayrıca gelmek isterim. Ama sora

Gece karanlığının azalarak bitme menziline kaptırdığı ezan sonrası saatler gelişlerini bilincimin altından bana sanatsal biçimde haykırıp (opera) beni süregelen düşüncelerim arasında ''ben yine ve yeniden zamanında uykuya dalamadım; ve; ezan okunur birazdan'' şeklinde söyledtirirken yaşadığım pişmanlık ve telaşsız karar almalar arasında yoğun olmak üzere, anlık kaygı ve can sıkkınlığımın asıl kaynağını tespite çalışma huyum vardır. Esas kaygılandıran ne, altta neler yatıyor, can sıkıntısı ilk elde neyden gözüküyor kaynakları ne analizi yaparım. Nasısa altıyla üstüyle yanıyla bilincin ta kendisiyiz, koca hafıza el altında, kendi pşikolağın hatta ötesi neden olmayasın; tutan mı var nesnel de kalınır; çok sıkıntı yok bunda ama, tabi, epifiz bezi volan yemeye başlamış, sesi içten içten kulağa geliyor artık uyku düzeni üzerine düşünceleri fonda destekliyo o yanlış; o yatma kalkma ders çalışma spor yapma davalarını oturtmadan koyun saymak yerine bunlarla uğraşmak yerinde değil. ''Tam yeri o lan'' diye seslendim kendime şimdi, kendime cevap veriyorum: ''Aga zaman kaybından ele al, bi yere varmaz çok yönden ve uyumanın daha güzel yolları mutlaka vardır''. Burda şizo anlatımına bağlarken okuyanı üzdüysem özür dilerim.



Yatarken öyle durmasa da gece zaman bol şeklinde düşünmek kolay[Bu cümlenin farklı okunabilirliği çok güzel kıvamda; tam mis]. Durumlarımızın kötülüğü üzerinden depresif derelerde çimmemiz de kolay. Baktığın zaman benim şahsi acılarım kaldırılmayacak şeyler değil, ne acılar kol geziyor amına kodumun dünyasında; bayrak takıp önümüze gelene bin tekme yapıyorlar. Duşta birbirlerinin göğüslerine yöneliyorlar veya yönelmiyorlar nitekim öyle olduğunu düşünmek hoş. Ben tam da bu noktada başlıkta değindiğim dayak açığı kavramı üzerinden gitmek istiyorum; yeterli dayak yememek mi acaba daha iyi kılınabilecek hayat(lar)ı mevcut seviyede tutmaya sebep? Yani bir şeyler yapılabilir, daha iyi olabilir? Üzerine gidilip aşılıp geçilmesi gereken o eşiği aşmak gerek. Aşmalı ve değiştirmeli.

Bana göre bu sabah, resmi olarak geçen sabah 07:52'de uyandım. Öğrenci evi halkından bir üyeyi Türk Akademik Ülküsü'nün yoluna uğurlarken sabah ışığında ne kadar da uzun bir süredir yürümüyor olduğumu farkettim, dinçtim. İki saat uyumuştum ama dinçtim; sabah gezmeye sabah gezmeyi ilginç bulacak kadar yabancılaşmıştım. Ve ALES'e soktuktan sonra adamı bazı şeyleri değiştirmede iyice bir netlik sağladım zihnen. Daha öncekiler gibi olmayacak, döngü kırılacak. Bu gün de gecikti ama kırılacak.

Ha, ya; ben iki paragraftır yazı bitirmeye uğraşıyorum ama nerdeyse intaar mektubu softu olacağını tahmin ettiğim yazı umut pompası bişey olmuşken bunu da eklemek isterim: //\\//\\//\\//  Safsata suyuna kaçayazarken bir şeyler de düşündürüyo. Konunun bi ibneliği var ama (olmasına rağmen anlamında değil, olduğu için anlamında), bakılır.

13 Aralık 2010 Pazartesi

Akrostiş


aldığının hesabını tutmadın
lakin verdiğine ne diyeceksin
paranmışça harcadığın bitince 
acaba üstüne ne giyeceksin
çamurunu at bana evet, tabi
insan gibi burdan gitmeyeceksin
ne kadar özleyecek olsan bile
onu oranda hissetmeyeceksin

12 Aralık 2010 Pazar

Anlaşılmak ve İbrahim Üzülmez


Aylardan Nisan, yıllardan 2008...Aerospatiale-British Aerospace 'Concorde' tipi futbolcu demişim. ''Ne var ki artık yüzü yere bakar halde [burun manivelası] havalanmaya çalışan bir Concorde gibicesine solda yüzü yere bakar halde kollarını çırparak depar atan Deli İbrahim'i bile göremiyoruz, hep yerde, hep yere düşmüş vaziyette...yaşlanmış Concorde'un düşüşü de sonunu getirmişti, lütfen, İbrahim abi; bu sezon sonu jubileni yap, krallar gibi ayrıl. Kıral Hakan Şükür'ümüz olma.''

***günümüze geçiş***

Dolanıp bişeyler yapan bilinçler olarak arada şaka maka pek çok şeyi anlıyoruz. Sürüyle şeyi anlayan karşı kişi bizi de anlasın diye düşünmek bu bakımdan pek sıradışı bir şey olmaz. Başka, girmek istemediğim bakımlardan sıradışı ve incelenesi olabilir onu bilemem. Anlaşılma isteği; anlaşılma isteği sıradışı olmamakla beraber hakça da bir şeydir. Benden yöne bulanıklaşan bir şey bazen. Ben anlaşılma düzeyimi, zaman düzleminde olmasa da yer cinsinden ve kimi noktalarda yoğunlaşır halde merak ediyorum kesin ama, ''anlaşılma'' 'yı genel olarak merak etmeye karar vermiyordum yakın zamana kadar. Artık anlıyorsunuz ki merak ediyorum, hüküm verilmiş:

Anlaşılma yapı olarak çok acayip bir şey. Tanım olarak çok basit dururken pratikte tamamen var olabileceğinin [pratik içinde var olması] bile şüpheli olduğunu görüp o ne durmakmış dediğiniz ve tarafınızdan anlaşılamadığını anladığınız da bir şey, bir ilginçlik. Tabi bir de bu anlaşılma işini işleyişi üzerinden incelerken faktör manyağı olmak işten değil, bunu uyunmamış gecenin sonunda yapmak içten değil; içten gelmiyor. Kazımayalım. Ya aslında...neyse siktret.

Anlaşılmış olabilme merakım beni köşeli parantez koymuş yapan; anlaşılma isteği çocuğundan, ergeninden başlayıp büyüğüne, çok büyüğüne nice insanı sarıp dürtükleyen; anlaşılmak bir birey olarak tek ve hür, ve bir sosyal dokuda kardeşçesine. Evet 'durum' olarak öyle son noktalı virgülden sonrası, temenni bazlı betimleme -> ı-ıh [değil]. İbrahim Üzülmez'i anlayamamışım. İbrahim Üzülmez bugün kimi maçlar için düşündüğümde, yerine ligde daha iyi bir adam bulup koyamadığım bir adam. Süreç akarken o da bazı şeyleri anladı ben de, hepimiz bazı şeyleri anladık ->Anlayıverelim bi zahmet amınakoyayım milyon kavrangının içinde. Anladığımız şeylere katalım, daha anlayalım; anlama Delinho'yu veya bizi götürebileceği nispeten iyi yer açısından da çok önemli anlayalım ki. Şu sabahın kör vakti itibariyle anlaşılmaya çalışılmak da, anlamaya çalışmak da benim gözümde pırlanta pahasındadır ve bu tip uğurlarda uğraşanlar güzel hatun olanlar hariç benim kardeşimdir; bunu ve zamanın bir kuytu ekşi sözlük girisinde sevmemek için çok neden var olan H. Şükür'e biraz haksızlık yaptığımı ilan ediyorum

7 Aralık 2010 Salı

Komik

[son hali şudur: http://www.eksisozluk.com/show.asp?id=29536716 ]


Komik şeyler güzel oluyor. Herhangi birinde komik gelmelik bırakmış bir şeyden bahsetmiyorum, 'biz' 'e yönelik alıyorum bunu, hani biz düşmüşüz yere gülmemişiz de millet gülmüş mesela öyle şeyleri aradan çıkarıyorum, işte, efendime söyleyeyim, herhangi bir bize komik şey varsayımsal olarak bir miktar başka insan için de komiktir ya, ben bundan türevlenme bir miktar amcıklık gördüm diye düşünüyorum. Bir miktar amcıklık içinde kaldım.

Amcıklık komiğe atfedilen kaliteyle, daha derinine inersek, komiğe komiklik miktarı dayatmayla başlıyor ve gidiyor. Burdan aklınıza gelir; ''yea diyorsun kalitesiz denen şeyler komik bunu diyorsun''. Öyle demiş olmak istemem, bir yere kadar öyle diyorum ama tamamıyla öyle bir şeyden bahsetmiyorum. Çok ayrıntılı ve yahut çok ilginç bulunası yerlerden beslenmiş ve yahut kurulması zor ve saygı duyulası bir düzeneğin kurulmasıyla elde edilmiş komiklik kaliteli sayılabilir, fikrimce sayılmalıdır; komikse. '' 'dediğin ölçekte kalite olduğundan (olduğu için, x) komik diyorlar ama komik değil' diyorsuuuun'' demeyin rica ederim, 'noktalı virgül komikse' tam olarak o yöne dikkat çekmem değil orda, dediğim içinde gerçekten komik olmayanlar bulunabilir ' de endişem, ondan. Neyse şimdi şöyle diyeyim, belli 'insan miktarları', mesela üniversite öğrencilerinin bir kısmı bir şeyi komik bulup feyste paylaşıyorlar diyelim, millet görüp tv de göstertiyor gene gülüyorlar, ben de güldüm ona. Dedik mi, şimdi, bide diyelim benzer bir şablona sahip ve bu şablondan dolayı gülünmesi gerektiğinin düşünüldüğünü düşündüğüm şeyler oluyor (benim yahut senin). Onlara da gül diyorlar. Onlara da gül diyorları bırakalım da, ya, benim önceki cümle varya, kollektifçe böyle diyişelim nasıl olur? İyi olmaz mı? Bir şeyleri beraber gerçekleştirmek? İşte sora, şablon dayatmaları geliyor gibime geliyor benim. Belli bir şablon kalitelidir düşüncesi işte; çok da saygı duyulası bir yaratı olması da gerekmiyor namussuzun; veya komik olarak çıkarılıp konmasında bir 'büyük iş' büyüsüne sahiplik olmayan eski film sahnesi oluyor.

Kalite amcıkça belirleniyor. Ben kendi hesabıma kaliteli olanları çok beğeniyorum, kalitesiz bulduğumdan (bulduklarım içinden anlamında) beğendiğim az oluyor. Bu işin nesnelliği sağlanır mı amınakodumun derseniz amjık ne süüyon ve belli bir yere, önemli bir yere kadar ortaklık sağlanabilir pek çok vakada derim. Şimdi bu deminki cümlede bence ''amjık ne süüyon'' kısmını bir virgülle ayırıp cümle sonuna koysam kötü bir komik olmaya çalışıp komik olamama elde ederim, cümlenin hazırdaki hali daha iyi bir 'kalite'de şu an. Komikliği çok olmayabilir, ama dediğim sona atmayı yapsam olacağından daha kaliteli ve daha komik. Miktarlara takılmayın, anladınız olayı. Bunların eksikliğini genelde eski filmden sahne tarzı değil de, konuşmalı (yazılı da bu kategoride) veya konuşmasız (sahne diyelim) yaratı tarzında görebiliyorum doğası öye olduğu için başka şeyden değil; bunlar karşıma çıkarılıyor rahatsız oluyorum. Gülmeye zorluyor vidyo çevre birlikte ve hoş olmuyor.

Bunlar kötü şeyler, oysa kimi kesimin gülünmesini ( dil din ırk renk sebepli değil, entellik ve göteleklik sebepli) ayıp bulacağı şeylerden belli bir kısma gülebilmeli; bu farazi kişilerin güldüklerinin bir kısmını komik bulmayabilmeliyim. Veya ''fw: yha xd xd'' ' nin genel gülünen tekine gülmeyebilmeliyim. Amcıklık çıkarmayalım yani uzun lafın kısası, beraberce birbirimize vurduğumuz şu prangaları yine beraber sökelim. Aydınlık yarınlara

5 Aralık 2010 Pazar

Blogçuluk ve Okutturu

Bloglamanın var olduğu günümüzde insanlar blog okuyor. Görülebilecek bir yerlere oraların görülebilecek yer olma olayı ama özellikle ama kalınından düşünülerek bir şeyler yazılması, inanmayacaksınız ama, popüler. Şimdi ilk cümlemi siktiredin.

Şimdi ben parodi yağmurlarıyla yıkanmış şakalı ilkbahar çiçekleri şeyolsundan ilhamla gidecektim ama iş okunurluk açısından yarağa gidiyor, geride kalan yazıyla ilgili düşüncemi devam eden yazıya eklemleyerek okuyana ''ya ben de sendenim ya bakma :)'' demeye gitmeye karar verdim; okunurluğu bozma pahasına 3 'gitme' kullanıp yazıların şekilselliğine duyduğum garip ilgiyle bağlantılı bir tatmin yaşayarak. Şekilsellik falan demem de yanlış anlaşılmasın ha, yazının biçim, şekil, biçem edebiyat kavram bilmemnelerini iyi bilmiyorum ama kafadan kavram atamaya >girerim. Öyledir. Ve bence gelin yazımın o ikinci cümlesinden konuşmaya devam edelim -ki başlamamıştık:

Görülebilecek bir yerlere -doğal olarak- görülebilecek bir şeyler yazmak popüler oldu; işin başından beri; şöyle çağlardır. Benim bunda yer almam lise sondan hemen sonra ekşi sözlük'te yazmaya başlamamla gerçekleşti diyebilirim. Çok fazla şey yazmadım; kelimeleri yazının şekil gibi şekli hoşuma gitsin diye seçtim, noktalama işaretlerini kendime göre kullandım, ortamı fazla ciddiye alamadım. Bikaç yıl geçti atıldım. Ve üç ay oluyor atılalı şimdi; hayin, belki çakal bir moderatörün iş yükü isyanına kurban edilişimden beri üç ay. Ben uçtum ama hiç bir uçuş sonsuz olmaz gençler; buraya kondum...yuvam, evim, blogum, tatmin aracım, artık burası, burada yazacağım.

İşte sonra, blog yazıyorsan okunmalı. Okunacağını düşünmeden, yazmış olmaya yazarım derdim ama yanlış o; işin içinde bir iletişim isteği var; en azından kendimde görebiliyorum. Yazma ihtiyaç gidermesi iletişim kurmadan çok bağımsız değil. Bakınız; çok şükür, imkanlar verilmiş; kullanmayayım mı? Kullanmayalım mı? Kullanalım diye cevap bulup ona göre ettiğim hareketin sonucunu gördünüz. Saat dilimceğzimde saat sabah yedi buçuğu geçti. Aydınlıkta iyi uyunmuyor.